img
Niyâbet Rivâyetleri Üzerine Bir İnceleme -Yaşayan Kişinin Yerine Hac Yapma İbadeti Özelinde   
Yazarlar
Dr. Öğr. Üyesi Sinan ERDİM
Kastamonu Üniversitesi, Türkiye
Özet
Niyâbet bir terim olarak, hukukî konularda başkası adına tasarrufta bulunma veyabaşka birinin yerine herhangi bir ibadeti edâ veya kaza etme anlamlarına gelmektedir. Bu bağlamda hadîs kaynaklarında başkası adına tasaddukta bulunma, köle azatetme, hac yapma, vefat etmiş bir kimsenin nezirde bulunup da edâ etmediği namaz,oruç, yürüme, i’tikâf vb. ibadetleri kaza etme ile ilgili rivâyetler nakledilmiştir. Bukonuların bazısında niyâbet ittifakla kabul edilmişken, bazı meselelerde ise muhaddislerce sahih kabul edilen hadîslerin varlığına rağmen mezhepler arasında ihtilâfvâki’ olmuştur. İhtilaf edilen mevzulardan birisi de başkasının yerine hac yapmadır.Bu konudaki niyâbet rivâyetleri, yaşayan ve vefat eden kişi için hac yapma şeklindevârid olmuştur. Bu çalışmamızda, bu ihtilâfın hicrî ilk üç asırda rivâyetler üzerindennasıl başladığı, sahâbe ve tâbiîn âlimlerinin nasıl bir tutum takındıkları, bu dönemlerde hangi rivâyetlerin aktarıldığı ve özellikle hicrî ikinci asır mezhep imâmlarınınbu hadîslere nasıl yaklaştıkları ve ne kadarını bildikleri ortaya konulmaya çalışılacaktır. Çalışmamızda da görüleceği üzere her hadîs aynı şöhreti yakalayamamış,bütün ilim meclislerinde aynı zaman dilimlerinde bilinmemiş, bazıları ise senedlerisahih de olsa farklı usûlî sâiklerle pek fazla itibar görmemiştir.ÖzetNiyâbet bir terim olarak, hukukî konularda başkası adına tasarrufta bulunma veyabaşka birinin yerine herhangi bir ibadeti edâ veya kaza etme anlamlarına gelmektedir. Bu bağlamda hadîs kaynaklarında başkası adına tasaddukta bulunma, köle azatetme, hac yapma, vefat etmiş bir kimsenin nezirde bulunup da edâ etmediği namaz,oruç, yürüme, i’tikâf vb. ibadetleri kaza etme ile ilgili rivâyetler nakledilmiştir. Bukonuların bazısında niyâbet ittifakla kabul edilmişken, bazı meselelerde ise muhaddislerce sahih kabul edilen hadîslerin varlığına rağmen mezhepler arasında ihtilâfvâki’ olmuştur. İhtilaf edilen mevzulardan birisi de başkasının yerine hac yapmadır.Bu konudaki niyâbet rivâyetleri, yaşayan ve vefat eden kişi için hac yapma şeklindevârid olmuştur. Bu çalışmamızda, bu ihtilâfın hicrî ilk üç asırda rivâyetler üzerindennasıl başladığı, sahâbe ve tâbiîn âlimlerinin nasıl bir tutum takındıkları, bu dönemlerde hangi rivâyetlerin aktarıldığı ve özellikle hicrî ikinci asır mezhep imâmlarınınbu hadîslere nasıl yaklaştıkları ve ne kadarını bildiklerini ortaya koymayı amaçladık. Konuyla alakalı rivâyetlerin hepsi aynı şöhreti yakalayamamış, bütün ilim meclislerinde aynı zaman dilimlerinde bilinmemiş, bazıları ise senedleri sahih de olsafarklı usûlî sâiklerle pek fazla itibar görmemiştir.Konuyla alakalı merfû rivâyetlerin tamamı, bedenen hacca güç yetiremeyen kişiiçin, hacca cevaz vermekte olup bunlar altı sahâbîden gelmiştir. İbn Abbâs ve EbûRezîn’den gelen rivayetler sahih, Abdullah b. Zübeyr, Sevde bnt. Zem’a ve Husayn b.Avf rivâyetleri ise zayıftır. Hz. Ali hadisi hasen olarak değerlendirilmişse de bizimkanaatimiz zayıf olduğu yönündedir.Hicrî üçüncü asır kaynaklarında yer alan bu altı merfû rivâyetten sadece İbn Abbâsve Hz. Ali hadisleri hicrî ikinci asır kitaplarında yer almıştır. Konuyla alakalı enmeşhur rivâyet İbn Abbas’tan nakledilmiş olup İmâm Mâlik, İmâm Şâfii ve HanefîMezhebi İmâmları bu hadîse eserlerinde yer vermişlerdir. Hadîsin râvîleri meşhurolsa da üçüncü isme kadar ferd olarak nakledilmiştir. İmâm Mâlik bu rivâyeti tahrîcetmesine rağmen çeşitli gerekçelerle onunla amel etmemiştir.Hicrî ikinci asır kitaplarda tahrîc edilmeyen Ebû Rezîn ve Abdullah b. Zübeyrhadîslerinin isnadlarında, ikinci asırda yaşayan Vekî ve Süfyan b. Uyeyne gibi büyük hadîs imâmlarının yer alması ve üçüncü asır musanniflerinin direkt bunlardannakilde bulunması, bu rivâyetlerin hicrî ikinci asırda en azından hadîs çevrelerinde bilindiklerini göstermektedir. Ancak fakihler, ya bu rivâyetlerin senedlerinin üstkısımlarındaki râvîlerin çok tanınmamaları veya zayıf olmaları sebebiyle bunlaraçok fazla itibar etmemişlerdir. Ya da zayıf bir ihtimal de olsa bunlardan haberdardeğillerdir.Sevde bnt. Zem’a’nın ve Husayn b. Avf rivâyetleri ise senedlerinde meşhur muhaddisler içermediği gibi bu konudaki en zayıf hadîslerdir ve muhtemelen bu sebeplepek ilgi görmemişlerdir.İbn Abbas’ın dışındaki sahabilerin rivâyetleri uzun süre tek râvî kanalı ile gelmiştir. Bu ferdlik üçüncü râvîden başlayıp altıncı raviye kadar çıkmaktadır. Bu da burivâyetlerin uzunca bir süre gizli kaldıklarını ve imâmların gayretleri ile gün yüzüneçıkarıldıklarını göstermektedir. İbn Abbâs’ın hadîsleri altı tarikten gelmiş olup sadece iki tariki sahihtir. Bu sahih iki tarikten biri sadece üçüncü asra ait bir eserdemevcuttur. Yani aslında onun rivâyetleri de sahih olarak tek tarikten gelmiştir denilebilir.Mezhep imamları tâbiînin mürsel rivâyetlerini de delil olarak kullanmışlardır. İbnSîrîn’in mürsel hadîsine her üç mezhepten de imâmlar eserlerinde yer vermiştir.Ancak bu hadîs üçüncü asırda tah
Anahtar Kelimeler
Makale Türü Özgün Makale
Makale Alt Türü Ulusal alan endekslerinde (TR Dizin, ULAKBİM) yayımlanan tam makale
Dergi Adı Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Dergi ISSN 2148-7634
Dergi Tarandığı Indeksler TR DİZİN
Makale Dili Türkçe
Basım Tarihi 01-2019
Makale Linki https://orcid. org/0000-0003-2564-5027
BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları
Atıf Sayıları

Paylaş